TURİZM VE YER MARKALAMA

Turizm’de markalaşma bir logo veya slogan çalışmasından ibaret olmamalıdır…. bir anlayış ve yönetim meselesidir: Önce vatandaşınızı mutlu etmeli, insanların gelmek için istek duyduğu bir destinasyon olmayı başarmalısınız…

Şehirlerin ve ülkelerin tanıtımı ve markalaşması hiç bugünkü kadar önemli olmamıştı! Günümüzde şehirler, belediyeler ve ülkeler global arenada daha çok ve nitelikli görünüm elde etmek için uğraş veriyorlar…

Günümüzde gelinen noktada teknolojik ve sosyolojik gelişmeler şehirleri ön plana çıkarmıştır. Marka ve markalaşma olgusu da bu sürecin çok önemli bir parçasıdır. Ülkeler ve şehirler markalar yaratmak ve “Marka Ülke” “Marka Şehir” olmak için sosyal, siyasal, ekonomi, teknoloji, eğitim yaklaşımlarını ve sistemlerini bu amaca göre kurgulamaktadırlar.

Turizm ve seyahat sektörü de dünyanın en hızlı ve etkin büyüyen sektörü olarak markalaşma sürecinin hem bir parçası hem de yararlanıcısı konumundadır.

Bir bütün olarak Rekabetçi Kimlik diye adlandırabileceğimiz markalaşma sürecinin karşılıklı olarak etkilendiği alanlar; turizm, markalar, insanlar, politika, kültür ve yatırımlardır. Bu kimlik o ülkenin veya şehrin yarattığı değeri ortaya koymaktadır.

Bu noktada “yönetim” konusu gündeme gelmektedir. Her alanda olduğu gibi turizmde de markalaşma ve sosyo-ekonomik çıktının çoğaltılması için “yönetim” yaklaşımı çok önemlidir. Yönetilemeyen bir alanın verimli bir süreçte gelişmesi mümkün değildir. Kısmen yönetilen bir alanın ise sizin dışınızdaki etkenlerle ilerlediğini görürsünüz ancak bu durum da potansiyelin çok altında, negatif çıktıları olan ve krizlere açık bir ortam yaratır.

Turizm artık birçok ülkede stratejik sektör veya özel önem verilen bir alan konumunda. Neden? Çünkü Dünya’da turist olarak seyahat edenlerin sayısı 1,4 milyarı geçti, Her 10 istihdamdan 1’ini bu sektörde çalışanlar oluşturuyor, doğrudan yarattığı ekonomik büyüklük 2,3 trilyon dolar, toplam hizmet ihracatının %30’u, genel ihracat rakamlarının %7’si, Dünya GSYH’nin %10’u ve bu rakamlar hızla büyüyor, 2030’da en çarpıcı örneğiyle turist sayısı 1,8 milyar olacak ve ekonomik büyüklükler de başka hiçbir sektörde olmayan ivmeyle artma eğiliminde. Turizmin bir de diplomasi ve yumuşak güç olarak niteleyebileceğimiz sosyal-kültürel çıktıları var ki bu alan da çok önemli. Turizm dünya barışının, karşılıklı anlayış ve ifadenin, iletişimin, birlikte iş yapma verimi ve kültürel gelişmenin en önemli destekleyicisi. Ayrıca turizmin kültürle birlikte oluşturduğu sinerji yine dünyanın önem verdiği konular arasında.

Bu kadar etkili bir alanın yönetimi de çok önemli hale geldi. UNWTO’nun da desteklediği turizm yönetim modeli; kamu-sivil örgütler ve özel sektör işbirliği ve bunun kurumsallaşmasına dayanıyor. Turizm çok sektörle ilişkili; etkilediği ve etkilendiği alanlar çok fazla olduğundan yönetimi de karmaşık ve zor. Bu yüzden destinasyonlar turizm yönetimi ile ilgili olarak öncelikle tecrübeleri ve alt yapılarını göz önünde bulundurarak bu karmaşık ve zor alanı yönetmek için sürekli çaba gösteriyor, yeni ve daha verimli sistemlerini oluşturmaya çalışıyorlar. Bu alanı iyi yönetebilen destinasyonların turizm potansiyelini değerlendirme ve yeni potansiyeller yaratarak ekonomik, sosyal ve kültürel değerleri edinme olasılıkları çok yükselmektedir.

Ülkemizde turizm, merkezi anlayış temelli bir yönetim modeline sahiptir. Kamu, sivil örgütler ve özel sektör iş birliğinin verimi artırdığı gerçeği de göz önünde bulundurulmakla birlikte bu durumun kurumsallık düzeyi çok düşüktür. Yerel yönetimlerin bu alanda çok önemli sorumluluk ve görevleri bulunmaktadır. Söz konusu açıklamaların ışığında şehirlerin markalaşması ve bunun bir parçası olarak turizm, her şehrin gündeminde yer almaktadır.

Bizler turizm yönetimi konusuna “Destinasyon Yönetimi Yaklaşımı” çerçevesinde çözümler getirmekte ve bu alanda kamu, sivil inisiyatif ve özel sektör yönetişim anlayışını yerelde tesis edecek ve çalıştıracak önerileri hayata geçirmekteyiz.

Bir şehrin markalaşması kısa vadeli bakış açıları ve popüler işlerle gerçekleşemez.  Uzun vadeli bir strateji ve eylem planı gerektirir. Turizmde markalaşma da aynı anlayışla bu sürecin bir parçasıdır. Reklam veya propaganda turizm markalaşmasına söylendiği kadar hizmet etmez. Tanıtım veya markalaşma logo veya slogan çalışması değildir: Ulaşım olanakları gelişmemiş, insanı bilgilendirme araçlarından yoksun, alt yapısını tamamlayamamış, uzman ve meslek etiğine sahip bir hizmet sektörünü tesis etmekte geri kalmış, kendi tanımını yapıp diğerlerinden farkını ortaya koymamış ve en nihayetinde güçlü bir tanıtımı yapılmamış şehirlerin marka şehir olmaları beklenemez.

Bütün bu süreci, karmaşık yöntemlerden uzaklaşıp sade ve kapsayıcı, şeffaf politikalarla yönetmekteyiz. Sürecin en önemli parçasının insan olduğunu vurgulayarak katılımcılığı olmazsa olmaz bir işlev olarak düşünmekteyiz. Misyon ve vizyon yaklaşımlarımızda propaganda veya reklamı değil iletişimi harekete geçirmekteyiz. Eylem planımızı ise doğru tanım, etkili yöntemler, şeffaf ve katılımcı anlayış ile tesis etmekteyiz.

Günümüzde şehirler eskiye göre çok daha etkinler. Bugünün koşullarında şehirlerin ön plana çıkan politikaları; ulusal ve uluslararası arenada hem rekabet etmek hem de birlikte iş yapmak olarak belirmektedir. Bu duruma ayak uydurulamadığı zaman rekabetçi ortamda mücadele etme ve öne çıkma şansı bulunmamaktadır.

Öncelikle Şehrin kendi tanımını yapması ve pozisyonunu belirlemesi gerekmektedir. Bunun çeşitli araştırma, görüşme ve geniş bir katılım ile belirlenmesi gerekir. Bunu yapamayan şehirlerin zihinlerde ve kalplerde tutunma şansı azalmaktadır.

Şehirlerimiz köklü tarihleri, birikimleri ve fırsatları ile birer güç jeneratörünü andırmaktadırlar. Öte yandan doğru yönetilmeyen güç hiçbir şey ifade etmez. Şehirler için yaratacağımız çözümlerimizle bu gücü yönetecek ve verimli kılacak organizasyonları kurumsallaştırmayı hedefliyoruz. Yetenekli ve nitelikli profesyonelleri çekebilen şehirler, her alanda cazibe merkezleri haline gelerek pek çok iş olanaklarını ve pozitif etkileşimi beraberinde getireceklerdir.

Turizmle ilgili vizyonumuzun özü ise insanları bilgilendirmek değil ilham kaynağı olmaktır.