- 21/10/1992
- Yayınlayan: admin
- Kategori: Dr. Sadık BADAK
Gelişmenin, önce kendi bölgesinde – şehrinde olmasını istemek, bugünün meselesi değildir. Bütün ülkelerde, bütün devirlerde kendi şehrini – bölgesini komşu şehirle mukayese etmek olaşan bir durumdur. Fakat bazen komşu şehirlerde yapılan yatırımların değerlendirilmesindeki farklılıklar, idareye tesir etmek suretiyle, yatırımları önleyici bir rekabet haline gelebilmektedir. Ülkemizde de bu durumun yaşayan örnekleri maalesef vardır. Halbuki, yöre farkı gözetmeksizin özellikle komşu şehirlerde yapılan her yatırım çevresini olumlu şekilde etkileyecektir. Bunun en güzel örneğini Batı Akdeniz’de ki üç ilimiz oluşturuyor. Toroslardan denize uzanan bölgedeki üç ilimiz pek çok bakımdan birbirini tamamlayan unsurlara sahiptir. Bir an, üç ilimiz arasındaki idari sınırların bulunmadığını düşünürsek, bölgenin pamuktan, şeker pancarına, yer fıstığından, ayçiçeğine kadar her türlü tarım, hayvancılık ve orman ürünleri ile bunların entegre üretimine, uzun kıyı şeridi, geniş yaylaları, büyük havaalanı, modern limanı ve limana 130 km yaklaşan demiryolu ile turizm ve ticarete çok uygun olduğunu görürüz. Şu anda görülen tek eksiklik demiryolunun limana ulaşmamasıdır. Bu anlayışla Antalya’nın sınırlarını Şarkikaraağaç’a, Burdur’un sınırlarını Gazipaşa’ya, Isparta’nın sınırlarını Kaş’a uzatmak mümkündür. Burada değerlendirme ve yatırımlar bu üç ilin bir bölge teşkil ettiği esasına göre yapılmalıdır. Bölgedeki her yatırıma bu anlayışla destek vermeli ve sahip çıkılmalıdır.
Buradan hareketle, ülkemizin ikinci büyük havaalanının Antalya’nın olduğu kadar Burdur’un, yılda 4 milyon ton kapasiteli büyük, modern limanın, Antalya’nın olduğu kadar Isparta’nın, Keçiborlu Ovasına yapılacak havaalanının Burdur ve Isparta’nın olduğu kadar Antalya’nın olduğunu düşünmeliyiz. Antalya havaalanıyla gelen yolcu Pamukkale’ye giderken Salda Gölünde, Göreme’ye giderken Eğridir kıyısında konaklıyor. Burdur’un tahılı ve Isparta’nın maden cevheri Antalya Limanından sevk ediliyor. Bu sebeple bölgedeki altyapı tesislerine sahip çıkmak ve bunların meydana getirdiği pazardan istifade etmek, özellikle bu üç ilin meselesi olmalıdır.
Ancak, bunun yeterince gerçekleştiğini söylemek güçtür. Konusunda uzman üyelerimizin hesaplarına göre 1992 yılında sadece turizmin bölgede sağladığı iç pazar hacmi 2.5 trilyon liraya yakındır. Bu pazara Burdur ve Isparta yatırımcı ve üreticileri en kolay şekilde ulaşacak durumda olmalarına rağmen, Marmara Bölgesinin üreticisi ve tüccarı bu iki ilimizi aşarak bölgede yoğun bir arz oluşturabilmektedirler. Bu pazar 5 yıl içinde iki katına çıkacaktır. Bölgedeki iki ilimizde yapılacak yatırımlarla bu pazara yönelik üretime ağırlık verilmelidir. Haberleşme ve ulaşım teknolojisi mesafeleri kısaltmıştır. Bölgenin bir bütün olduğu düşünülerek Antalya’daki girişimciler de maliyetlerin ve işçiliğin kısmen daha ucuz olduğu bu yörede imalat yapmayı düşünebilmelidir.
Turizm ve yurt dışı pazarına yönelik bir örnek deri sektöründedir. Bölgenin kıyı şeridindeki yerleşim merkezlerinde 1300’ün üzerinde deri konfeksiyon satış mağazası vardır. Yöremizdeki deri konfeksiyon imalatı bu mağaza tüketiminin %5’ini karşılamakta, kalan miktar bölge dışından hazır olarak getirilmektedir. Bölgedeki iki ilimizden birinde et-süt entegre tesisleriyle birlikte deri işleme tesislerinin kurulması, deri konfeksiyon imalatını destekleyecektir.
Antalya’daki Serbest Bölge deri konfeksiyon için çok elverişlidir.
Deri konfeksiyon pazarında giderek büyüyen bir açık vardır. Yine, bölgedeki her üç ilimizde 1 trilyon liraya yakın yatırım tutarıyla, en yeni teknolojiye sahip üç modern dokuma fabrikası kurulmaktadır. Bunlardan Antalya organize sanayi bölgesinde Haziran ayında faaliyete geçecek fabrikanın çevrede kurulabilecek küçük dokuma atölyelerinin terbiye apresi ve baskıyı fason olarak yapma imkanı vardır. Bu durum, yine yörede kurulabilecek atölyelerde ihracata dönük konfeksiyon üretiminin gelişmesini sağlayacaktır. Bölgemizde kaliteli iplik üretimi de sağlanmaktadır. Uşak yöresinde görülen dokuma atölyelerinin, bölgemizde Döşemealtı, Bucak, Çeltikçi, Ağlasun yörelerinde kurulması mümkün olacaktır. Bu yerleşim, birimlerinde desteklenerek kurulabilecek küçük dokuma tesisleri ve bölgede gelişecek tekstil ve deri konfeksiyon üretimi emek-yoğun özelliğiyle bölgede istihdamın arttırılmasını sağlayacaktır.
Orta vadede gerçekleşebilecek bu hususlara bağlı olarak uzun vadede bölgeyi İstanbul’a başlayacak ve bölgedeki bütün sektörleri olumlu etkileyecek olan Ankara – Antalya hızlı tren projesi büyük ihtiyaç haline gelecektir. Düşünülen yıllarda İstanbul – Ankara hızlı tren projesi tamamlanmış olacaktır. Bölgemiz için bunun önemini kısaca açıklayabiliriz. Ülkemizin 2010 yılında ulaşacağı 80 milyon nüfusun yaklaşık 30 milyonu Ankara ve İstanbul’u içine alan çember içinde yaşayacaktır. Üstelik bu nüfus o zaman için hedeflenen kişi başına 5.000 $ gelirden en yüksek pay alan kesim olacaktır. Bu nüfusun aktif kesimi, 1970’li yıllarda doğan, bugünün eşyasına ve yaşam tarzına sahip, daha çok okuyan, daha çok seyahat eden ve tüketenlerden oluşacaktır. Bu nüfusun %20’sinin seyahat ihtiyacı duyacağı kabul edilmelidir. Neticede o yıllarda İstanbul – Ankara bölgesinden 5 – 6 milyon insanımızın rahatça ulaşabileceği, alışveriş edebileceği, dinlenebileceği bölge sadece buradaki kıyı şerididir. Bu sayıyı otobüs ve otomobil ile taşımak mümkün değildir. Bu insanlarımızı bölgemize getirip götürmenin en sağlıklı yolu İstanbul – Antalya arasında çalışacak hızlı trendir. 2010 yılının Türkiye’sinin ve bölgemizin buna ihtiyacı vardır.
Bu hususların gerçekleşmesi, bunlara ancak bölgenin sahip çıkmasıyla mümkün olacaktır. Bölgemizde kısa vadede yapılması gerekli bir diğer hususun; Bu üç ilimizdeki üretime dönük küçük – orta – büyük özel işletmelerin belirlenerek “Bölgedeki imalat sektörünün sorunları” konulu bir kongre toplanması olduğuna inanıyoruz. Bu kongrede, bölgemizdeki yatırım teşviklerinin sektörel bazda değil üç ili kapsayacak bölge kalkınma planı çerçevesinde değerlendirilmesi özellikle faydalı olacaktır.
21 Ekim 1992